Yaşamayı zor, meşakkatli, sıkıntılı kılan şeylerin başında, hayatın ayrılık üzerine kurulmuş olması yatıyor. Ayrılık da aslında kaybetmek demek. Her türden kaybediş. Sevdiğini, malını mülkünü, şanını şöhretini, sağlığını... Ayrılık, yani kaybetmek iki şekilde yaşanıyor. Bir ayrılık yaşadığımızda, bir şeyleri kaybettiğimizde hüzünleniyoruz. Hüzün, yitimin ve kaybetmenin duygusu. Bir de,'ya kaybedersem, ya olursa' şeklinde özetlenebilecek, bir olasılık olarak hissedilen kaybetme duygusu var ki bu durumda yaşadığımız şey de kaygı. Kaygı, kaybetme, ayrılma ihtimalinin duygusu. İnsanın daha olmamış olan yani aslında olmayan bir durum için, 'ya olursa' diye kaygılanması bana çok garip gelirdi, bunu hiç anlayamazdım. Sonra sen, insanın neredeyse hayatının çoğunu geçirdiği yerin muhayyile olduğunu söylediğinde anlayabildim ancak. Yani kaybetme, ayrılık kaygılarımızı, gerçek dünyada değil muhayyilemizde yaşıyoruz.

Mustafa Ulusoy