Rıhtıma gelince, her şeyi unuttum. Yepyeni ve dayanılmaz bir tatlılık kapladı içimi. Nereye bakacağımı, ilkin hangi hazzı duyacağımı şaşırmış gitmiştim... Denize mi? Hiç batmadan suyu yarıp giden ufacak Hamidiye vapurlarına mı? Kafesli balkonları esrar dolu kocaman mermer binalara mı? Kaldırım döşeli caddede, ahenkli bir gürültüyle uzaklaşan arabalara mı? Atlı tramvaylara mı yoksa? Yoksa hiç çalışmıyormuşçasına bir bayram havası içinde kulüplere ve kahvelere girip çıkan şu neşeli, gürültücü, kaygısız insanlara mı?†(1910ların İzmir’i)